Herkesleştirdiklerimizden misin yoksa herkesleştiremediklerimizden mi?
Herkes severdi yağmurda yürümeyi, kulağında müziklerle o sokak bu sokak dolaşmayı. Üşengeç olanlar ya da yağmurda yürümeyi sevmeyenlerde severdi yağmuru ama, evde camın kenarına oturup bir fincan kahveyle seyrederek. O da severdi yağmuru, yürümeyi, izlemeyi. Ama herkesleştirmek doğru değildi ona göre. Yürürken hayatını düşünen, işini, kendini. Camdan yağmuru izleyen ölen annesini düşünebilirdi, bir diğeri ayrıldığı sevgilisini. Şimdi bunları herkesleştirmek hiç doğru değildi evet. Herkes özeldi kendine göre, tabi ki o da kendine göre çok özeldi. Tek başına kalıp ona huzur veren şeyleri yapmaya bayılırdı. Ve bu zamanlarda düşüncelerinin kendi kendine konuştuğunu hisseder, içinde savaşlar, bazende düğünler çıkardı. Damat halayına tabi ki girmeyeceğim.
Özeldi. Başkaları tarafından da özeldi belki. Ama özel olmayı pek isteyen taraflardan değil. Sanki özel olduğu yer, kişi, zaman omuzlarında bir yük gibi. Bağlanmak ölüm gibi. Aşık olmayı tarif edememek gibi. Ama o bu yüklerden, ölümlerden büyük mutluluk duyardı. Canından can vermek gibi. Şiirlerle şarkılarla sevmek gibi. Aşk gibi.
Pazar günü sendromundan olmalı ki, havada nasıl bulutluysa uyanıp saatine baktı; öğleni geçeli çok olmuş! Hemmen doğruldu, biraz yerdeki kilimi izledikten sonra dar koridordaki duvarda bi sağa bi sola sallana sallana banyoyu buldu. Geceden kalan makyajını temizledi, aynaya şöyle bir bakıp giyinip kendini dışarı attı. Havada soğumuştu, beresini atkısını geçirip alışveriş yaptığı markete gidiyordu. E akşam yemeğine malzeme lazım. Kulağında en sevdiği müzikle, parkta yürürken, izlediği filmleri, dizileri düşündü. Kız sokakta böyle kış günü yalnız dolaşırken birden hayatının adamı karşısına çıkar, hele bide kız üzgünse, allaah bitmez hikaye. Bu da bir an öyle bir düşünceye kapıldı: Ulan acaba benimki de burada mıdır? Banka oturdu, saatlerce yürüdü, tekrar en sevdiği banka oturdu. Bu hikayenin gidişatından olmasa da biraz ağlamış olabilirdi. Bekledi, bekledi ne gelen var ne giden. Daha çok beklersin zaten enayi film o film! Hayır sanki orda yanına gelip biri otursa o filmlerdeki gibi mi olacak sanıyorsun? Türk kızı tribine girmek zorundasın, üfff gitsene ya sapık mısın diye. Çünkü sana sıcak sevgi dolu bakışlarla mı yaklaşılır, "selam tanışalım mı" denir sen düşün.
Sen en iyisi git markete de akşam aç karnını nasıl doyuracağını düşün. Evet o da aynen öyle yaptı. Hadi madem depresyondayım, şööyle felekten bir akşam yemeği çalayım! Malzemeler alındı, yanına güzel içecekler. Yalnızlığı da severdi ki zaten. Çoğunlukla isyan da etse, "ağğğğh ulan nerde benim erkeğim nerde kesin kaçırdım" diye feryatlarda etse "ağlasam da zırlasam da kendime, ne gelip darlayan, ne de 'amaan tatlım böyle şeylere kafa mı yorulur ya sende bi acayipsin' diyen totoşlar var. kafa rahat abi bi kere bekarsın ya" kendini teselli de etse, hep beklerdi. Bunları düşündüğünde düşünceyi sonlandıran da bi cümlesi vardı: "bulayım vallahi kıyıcam nikahı, gel lan buraya benimsin diycem!"
-devamı sonra düşünülecek, beyin yandı insaf. öpt
Özeldi. Başkaları tarafından da özeldi belki. Ama özel olmayı pek isteyen taraflardan değil. Sanki özel olduğu yer, kişi, zaman omuzlarında bir yük gibi. Bağlanmak ölüm gibi. Aşık olmayı tarif edememek gibi. Ama o bu yüklerden, ölümlerden büyük mutluluk duyardı. Canından can vermek gibi. Şiirlerle şarkılarla sevmek gibi. Aşk gibi.
Pazar günü sendromundan olmalı ki, havada nasıl bulutluysa uyanıp saatine baktı; öğleni geçeli çok olmuş! Hemmen doğruldu, biraz yerdeki kilimi izledikten sonra dar koridordaki duvarda bi sağa bi sola sallana sallana banyoyu buldu. Geceden kalan makyajını temizledi, aynaya şöyle bir bakıp giyinip kendini dışarı attı. Havada soğumuştu, beresini atkısını geçirip alışveriş yaptığı markete gidiyordu. E akşam yemeğine malzeme lazım. Kulağında en sevdiği müzikle, parkta yürürken, izlediği filmleri, dizileri düşündü. Kız sokakta böyle kış günü yalnız dolaşırken birden hayatının adamı karşısına çıkar, hele bide kız üzgünse, allaah bitmez hikaye. Bu da bir an öyle bir düşünceye kapıldı: Ulan acaba benimki de burada mıdır? Banka oturdu, saatlerce yürüdü, tekrar en sevdiği banka oturdu. Bu hikayenin gidişatından olmasa da biraz ağlamış olabilirdi. Bekledi, bekledi ne gelen var ne giden. Daha çok beklersin zaten enayi film o film! Hayır sanki orda yanına gelip biri otursa o filmlerdeki gibi mi olacak sanıyorsun? Türk kızı tribine girmek zorundasın, üfff gitsene ya sapık mısın diye. Çünkü sana sıcak sevgi dolu bakışlarla mı yaklaşılır, "selam tanışalım mı" denir sen düşün.
Sen en iyisi git markete de akşam aç karnını nasıl doyuracağını düşün. Evet o da aynen öyle yaptı. Hadi madem depresyondayım, şööyle felekten bir akşam yemeği çalayım! Malzemeler alındı, yanına güzel içecekler. Yalnızlığı da severdi ki zaten. Çoğunlukla isyan da etse, "ağğğğh ulan nerde benim erkeğim nerde kesin kaçırdım" diye feryatlarda etse "ağlasam da zırlasam da kendime, ne gelip darlayan, ne de 'amaan tatlım böyle şeylere kafa mı yorulur ya sende bi acayipsin' diyen totoşlar var. kafa rahat abi bi kere bekarsın ya" kendini teselli de etse, hep beklerdi. Bunları düşündüğünde düşünceyi sonlandıran da bi cümlesi vardı: "bulayım vallahi kıyıcam nikahı, gel lan buraya benimsin diycem!"
-devamı sonra düşünülecek, beyin yandı insaf. öpt
Yorumlar
Yorum Gönder